KPSS Ekonomi
Ekonominin Anlamı
insanlar yaşayabilmek için birtakım nesnelere ihtiyaç duyarlar ve bunları elde etmek için çalışırlar. Bu ihtiyaçların başında yiyecek, giyecek ve barınak gelir. İnsanların ve toplumların ihtiyaçları sınırsızdır. Fakat bu ihtiyaçları karşılamak için kullanılan kaynaklar sınırlıdır. Her ekonomik faaliyetin temelinde sınırsız ihtiyaçlarla, sınırlı kaynaklar arasında denge kurma amacı vardır. Ekonomi, ihtiyaçların sürekli olarak karşılanması amacıyla gerekli olan mal ve hizmetlerin en iyi şekilde elde edilmesini, dağıtılmasını ve tüketilmesini inceleyen bilim dalıdır. Nerede yaşarsa yaşasın, doğumundan ölümüne kadar insan, ekonomik düzenin ve ekonomik kurumların bir parçasıdır.insanların ihtiyaçlarını doğrudan doğruya karşılamaya uygun olan, üretilebilen ve doğada belirli bir miktarda bulunan vasıtalara mal denir.
Serbest mal: Elde edilmesi için herhangi bir emek ve çaba sarf edilmeyen mallardır. Miktarları ihtiyaçlardan çok fazladır. Değişim değeri taşımazlar. Örneğin; hava, güneş vb…
Ekonomik mal: Elde edilmesi için emek ve para harcanan ve değişime konu olan mallardır. Ekonomik malı, serbest maldan ayıran en önemli özellik, değişim değerinin olmasıdır.
Ekonomik mallar ikiye ayrılır:
Üretim malı: İhtiyaçlarımızı dolaylı olarak gideren ve özellikle yeni bir malın üretiminde kullanılan mallardır. Makine, traktör, hammaddeler vb…
Tüketim malı: İhtiyaçlarımızı doğrudan karşılayan mallardır. Gıda ürünleri, giyecek vb…
Bir mal hem üretim hem tüketim malı olabilir. Örneğin; Un ekmek fabrikasında ekmek üretiminde kullanırsa üretim malı, evlerimizde direk olarak tüketilirse tüketim malıdır. Ayrıca tüketim mallarını dayanıklı ve dayanıksız olarak ikiye ayırabiliriz.
Bir veya birkaç kullanımda yok olan mallar dayanıksız tüketim malı (yiyecek ve giyecekler), uzun yıllar kullanılan mallar dayanıklı tüketim malı (buzdolabı, otomobil, vb…).insan ihtiyaçları, sadece mallarla karşılanmaz. Toplumsal ve kültürel gereksinimleri karşılamak amacıyla yapılan bir takım faaliyetler vardır. Bunlara hizmet adı verilir.
Ekonomik mallar ikiye ayrılır:
Üretim malı: İhtiyaçlarımızı dolaylı olarak gideren ve özellikle yeni bir malın üretiminde kullanılan mallardır. Makine, traktör, hammaddeler vb…
Tüketim malı: İhtiyaçlarımızı doğrudan karşılayan mallardır. Gıda ürünleri, giyecek vb…
Bir mal hem üretim hem tüketim malı olabilir. Örneğin; Un ekmek fabrikasında ekmek üretiminde kullanırsa üretim malı, evlerimizde direk olarak tüketilirse tüketim malıdır. Ayrıca tüketim mallarını dayanıklı ve dayanıksız olarak ikiye ayırabiliriz.
Bir veya birkaç kullanımda yok olan mallar dayanıksız tüketim malı (yiyecek ve giyecekler), uzun yıllar kullanılan mallar dayanıklı tüketim malı (buzdolabı, otomobil, vb…).insan ihtiyaçları, sadece mallarla karşılanmaz. Toplumsal ve kültürel gereksinimleri karşılamak amacıyla yapılan bir takım faaliyetler vardır. Bunlara hizmet adı verilir.
2. Ekonominin Temel UnsurlarıEkonominin temel unsurları üretim, tüketim ve bölüşümdür.
a. Üretim: İhtiyaçların karşılanması amacıyla mal ve hizmet elde etmek için yapılan etkinliklerdir. Fayda, mal ve hizmetlerin ihtiyaçları karşılama özelliğidir. Üretim, bir malın miktarını artırarak ondan daha çok insanın yararlanmasını sağlayabileceği gibi, bir malın daha çok fayda yaratacak duruma getirilmesini de sağlayabilir. Bir malın faydasını artırmanın çeşitli yolları vardır ve bunların hepsi de üretim sayılır. Bir malın şekli, dokusu, yeri ya da zamanı değiştirilerek faydası artırılabilir.
Üretimin gerçekleşebilmesi için birtakım unsurların bir araya gelmesi gerekir. Bunlar doğa, emek, sermaye ve girişimdir.
Doğa: Üretim için gerekli olan yeri, enerjiyi ve ham maddeyi bize verir. Yer altı ve yer üstü zenginliklerini içine alır.
Emek (İşgücü): Üretimin temel faktörüdür. Üretime katılan her türlü insan kaynağı emek diye adlandırılır.
Sermaye: Üretimin sayısını ve kalitesini artırmada kullanılan bütün araç ve gereçlere sermaye adı verilir.
Girişim (teşebbüs): Tabiat, iş gücü ve sermaye unsurlarını en uygun ve verimli koşullarda birleştiren faktördür. Bunu gerçekleştirene de müteşebbis veya girişimci denir.
b. Tüketim ve Tasarruf: Tüketim ihtiyaçlarımızı gidermek amacıyla mal ve hizmetlerden yararlanmaktır. Üretim yapmak üzere bir maldan yararlanmak tüketim sayılmaz. Örneğin; Isınmak için sobada kömür yakıyorsak tüketimdir. Ancak üretim amacıyla fabrikada kömür kullanıyorsak tüketim değildir.
Üretime yapılan katkı karşılığında belirli bir sürede elde edilen değerlerin toplamına gelir denir. Böylece, işçi emeğinin karşılığı olarak ücret, sermaye sahibi üretime yatırdığı sermaye için faiz, toprak sahibi üretime ayırdığı arazi, bina vb… kaynaklar için rant, girişimci de başardığı ekonomik ve teknik fonksiyonların karşılığı olarak kâr alır. Bu özelliğe göre, milli gelirin oluşumuna katılmanın karşılığı olmayan sadaka, bağış gibi girdiler gelir değildir..
Gelirin tüketim amacıyla kullanılmayan, bir kenara ayrılan kısmına tasarruf denir. Tasarruflar gönüllü ve zorunlu tasarruflar olarak ikiye ayrılır. Gönüllü tasarruf, bireylerin ve kurumların kendi istekleriyle yaptıkları tasarruflardır. Zorunlu tasarruf ise devlet ya da kurumlarca yapılır. Örneğin; vergi, sigorta primi zorunlu tasarruftur. Tasarrufların yeni bir üretim kapasitesi oluşturmak için kullanılmasına yatırım adı verilir.
a. Üretim: İhtiyaçların karşılanması amacıyla mal ve hizmet elde etmek için yapılan etkinliklerdir. Fayda, mal ve hizmetlerin ihtiyaçları karşılama özelliğidir. Üretim, bir malın miktarını artırarak ondan daha çok insanın yararlanmasını sağlayabileceği gibi, bir malın daha çok fayda yaratacak duruma getirilmesini de sağlayabilir. Bir malın faydasını artırmanın çeşitli yolları vardır ve bunların hepsi de üretim sayılır. Bir malın şekli, dokusu, yeri ya da zamanı değiştirilerek faydası artırılabilir.
Üretimin gerçekleşebilmesi için birtakım unsurların bir araya gelmesi gerekir. Bunlar doğa, emek, sermaye ve girişimdir.
Doğa: Üretim için gerekli olan yeri, enerjiyi ve ham maddeyi bize verir. Yer altı ve yer üstü zenginliklerini içine alır.
Emek (İşgücü): Üretimin temel faktörüdür. Üretime katılan her türlü insan kaynağı emek diye adlandırılır.
Sermaye: Üretimin sayısını ve kalitesini artırmada kullanılan bütün araç ve gereçlere sermaye adı verilir.
Girişim (teşebbüs): Tabiat, iş gücü ve sermaye unsurlarını en uygun ve verimli koşullarda birleştiren faktördür. Bunu gerçekleştirene de müteşebbis veya girişimci denir.
b. Tüketim ve Tasarruf: Tüketim ihtiyaçlarımızı gidermek amacıyla mal ve hizmetlerden yararlanmaktır. Üretim yapmak üzere bir maldan yararlanmak tüketim sayılmaz. Örneğin; Isınmak için sobada kömür yakıyorsak tüketimdir. Ancak üretim amacıyla fabrikada kömür kullanıyorsak tüketim değildir.
Üretime yapılan katkı karşılığında belirli bir sürede elde edilen değerlerin toplamına gelir denir. Böylece, işçi emeğinin karşılığı olarak ücret, sermaye sahibi üretime yatırdığı sermaye için faiz, toprak sahibi üretime ayırdığı arazi, bina vb… kaynaklar için rant, girişimci de başardığı ekonomik ve teknik fonksiyonların karşılığı olarak kâr alır. Bu özelliğe göre, milli gelirin oluşumuna katılmanın karşılığı olmayan sadaka, bağış gibi girdiler gelir değildir..
Gelirin tüketim amacıyla kullanılmayan, bir kenara ayrılan kısmına tasarruf denir. Tasarruflar gönüllü ve zorunlu tasarruflar olarak ikiye ayrılır. Gönüllü tasarruf, bireylerin ve kurumların kendi istekleriyle yaptıkları tasarruflardır. Zorunlu tasarruf ise devlet ya da kurumlarca yapılır. Örneğin; vergi, sigorta primi zorunlu tasarruftur. Tasarrufların yeni bir üretim kapasitesi oluşturmak için kullanılmasına yatırım adı verilir.
c. Bölüşüm: Üretim sonunda elde edilen malların ve değerlerin üretime katılanlar arasında paylaşılmasına (ücret, faiz, rant, kâr) bölüşüm denir. Bir ülkede bir yıl içinde üretilen mal ve hizmetlerin parasal değerlerinin brüt toplamına gayri safi millî hasıla (GSMH) denir. Gayri safi millî hasıladan sermaye mallarının yıpranma payını (amortisman) çıkarınca safi millî hasıla elde edilir. Safi millî hasıladan dolaylı vergiler düşülünce net millî gelire ulaşır. Millî gelirin ülkenin nüfus sayısına bölünmesiyle elde edilen miktar kişi başına düşen millî geliri verir. Millî gelirin bu şekilde dağılmasına bireysel dağılım denir. Millî gelir bir toplumun gelişmişlik düzeyinin temel göstergesini oluşturur.Öte yandan millî gelir, üretime katılan unsurlar (doğa – emek – sermaye – girişim) arasında dağılıyorsa fonksiyonel (işlevsel) bölüşüm adını alır.
İş bölümü: Mal ve hizmetlerin üretimi, dağıtımı ve pazarlanması sırasında işlerin farklılaşmasına bağlı olarak, farklı işlerin farklı kişilerce yapılmasına iş bölümü adı verilir, işbölümünü doğal, meslekî ve teknik olmak üzere üçe ayırabiliriz.
Doğal iş bölümü: Yaşa ve cinsiyete dayalı olarak yapılan işbölümüdür. İlkel toplumlardan beri görülen iş bölümü biçimidir.
Mesleki iş bölümü: Bu iş bölümü işlerin farklılaşmasından doğar. İşin doktorluk, avukatlık, terzilik vb… çeşitli mesleklere ayrılmasıdır.
Teknik iş bölüm: İşin kendi içinde bölümlere ayrılarak yerine getirilmesidir. Daha hızlı ve daha fazla üretim yapmak amaçtır.
Para ve para ile ilgili kavramlar: Bir mal ya da hizmetin, başka bir mal, hizmet ya da para ile değiştirilmesi işlemine değişim denir. Günümüzde değişim para ile yapılır. Para değer ölçüsü olarak kullanılır, böylece malların değerini ölçer ve karşılaştırılmalarını sağlar. Para sayesinde değişim kolaylaşmıştır. Paranın saklanması ve korunması kolay olduğu için aynı zamanda bir biriktirme aracıdır.
Enflasyon: Bir ülkede değişim aracı olan paranın, ihtiyaçtan çok miktarda piyasaya sürülmesi, bu nedenle paranın satın alma gücünün sürekli düşmesi olgusudur. Enflasyonda fiyatlar hızlı ve sürekli olarak yükselir. Bu yükselişin başlıca iki nedeni vardır. Tasarruftan çok yatırım yapmak, ikinci nedeni ise, toplumdaki bir sınıf, millî gelirden fazla pay alınca diğer sınıflar buna karşı ürettikleri mallara zam yapar bu da fiyatların yükselmesine neden olur. Fiyatların sürekli yükselmesi ithalatın artmasına, ihracatın azalmasına da yol açar.
Devalüasyon: Millî para değerinin, altın ya da yabancı devlet paralarına göre devlet eliyle düşürülmesidir. Enflasyon sonucu para değerinde oluşan iç ve dış piyasa farkını kapatmak için devalüasyona başvurulur. Devalüasyon ithalatı azaltır, ihracatı artırır. Ancak ülke düzeyinde üretimi artırıcı önlemler alınmamışsa, satılacak mal olmayacağı için devalüasyonun bir anlamı kalmaz.
Deflasyon: Enflasyonun tersi olan bir durumdur. Piyasadaki mal miktarına göre para miktarının az olması ve paranın değerinin artmasıdır. Deflasyona göre para miktarının az olması ve paranın değerinin artmasıdır. Deflasyona genellikle enflasyonist eğilimlerin azaltılması için baş vurulur. Bu amaçla toplam talep ve ithalat kısılır, para hacmi daraltılır, krediler azaltılır ya da dondurulur. Kamu ve özel kesim harcamaları kısıtlanır. Vergiler ve faiz oranları arttırılır.
Deflasyon olumsuz sonuçlara da yol açar. Ekonomide durgunluk, işsizlik, bazı işletmelerin çökmesi gibi…
Revalüasyon: Millî para değerinin, altına ya da dövize karşı yükseltilmesidir. Genel olarak ihtiyaçtan fazla altın ve döviz birikmesi sonucu oluşur.
İş bölümü: Mal ve hizmetlerin üretimi, dağıtımı ve pazarlanması sırasında işlerin farklılaşmasına bağlı olarak, farklı işlerin farklı kişilerce yapılmasına iş bölümü adı verilir, işbölümünü doğal, meslekî ve teknik olmak üzere üçe ayırabiliriz.
Doğal iş bölümü: Yaşa ve cinsiyete dayalı olarak yapılan işbölümüdür. İlkel toplumlardan beri görülen iş bölümü biçimidir.
Mesleki iş bölümü: Bu iş bölümü işlerin farklılaşmasından doğar. İşin doktorluk, avukatlık, terzilik vb… çeşitli mesleklere ayrılmasıdır.
Teknik iş bölüm: İşin kendi içinde bölümlere ayrılarak yerine getirilmesidir. Daha hızlı ve daha fazla üretim yapmak amaçtır.
Para ve para ile ilgili kavramlar: Bir mal ya da hizmetin, başka bir mal, hizmet ya da para ile değiştirilmesi işlemine değişim denir. Günümüzde değişim para ile yapılır. Para değer ölçüsü olarak kullanılır, böylece malların değerini ölçer ve karşılaştırılmalarını sağlar. Para sayesinde değişim kolaylaşmıştır. Paranın saklanması ve korunması kolay olduğu için aynı zamanda bir biriktirme aracıdır.
Enflasyon: Bir ülkede değişim aracı olan paranın, ihtiyaçtan çok miktarda piyasaya sürülmesi, bu nedenle paranın satın alma gücünün sürekli düşmesi olgusudur. Enflasyonda fiyatlar hızlı ve sürekli olarak yükselir. Bu yükselişin başlıca iki nedeni vardır. Tasarruftan çok yatırım yapmak, ikinci nedeni ise, toplumdaki bir sınıf, millî gelirden fazla pay alınca diğer sınıflar buna karşı ürettikleri mallara zam yapar bu da fiyatların yükselmesine neden olur. Fiyatların sürekli yükselmesi ithalatın artmasına, ihracatın azalmasına da yol açar.
Devalüasyon: Millî para değerinin, altın ya da yabancı devlet paralarına göre devlet eliyle düşürülmesidir. Enflasyon sonucu para değerinde oluşan iç ve dış piyasa farkını kapatmak için devalüasyona başvurulur. Devalüasyon ithalatı azaltır, ihracatı artırır. Ancak ülke düzeyinde üretimi artırıcı önlemler alınmamışsa, satılacak mal olmayacağı için devalüasyonun bir anlamı kalmaz.
Deflasyon: Enflasyonun tersi olan bir durumdur. Piyasadaki mal miktarına göre para miktarının az olması ve paranın değerinin artmasıdır. Deflasyona göre para miktarının az olması ve paranın değerinin artmasıdır. Deflasyona genellikle enflasyonist eğilimlerin azaltılması için baş vurulur. Bu amaçla toplam talep ve ithalat kısılır, para hacmi daraltılır, krediler azaltılır ya da dondurulur. Kamu ve özel kesim harcamaları kısıtlanır. Vergiler ve faiz oranları arttırılır.
Deflasyon olumsuz sonuçlara da yol açar. Ekonomide durgunluk, işsizlik, bazı işletmelerin çökmesi gibi…
Revalüasyon: Millî para değerinin, altına ya da dövize karşı yükseltilmesidir. Genel olarak ihtiyaçtan fazla altın ve döviz birikmesi sonucu oluşur.
3. Ekonomik Sistemler Toplumun ekonomik düzenini, ekonomik etkinliklerinin örgütlenme biçimini ve üretim teknolojisini belirleyen sistemlerdir. Bunlar ekonominin temel sorunu olan, hangi malların kimler için, hangi yöntemlerle üretileceği sorununa farklı çözümler getirir. Başlıca ekonomik sistemler; kapitalist, sosyalist ve karma ekonomi sistemidir.
a. Kapitalist Ekonomi Sistemi: Bu sistemin özünü, üretim araçlarının özel kişilerin elinde toplanması oluşturur. Bu sistem kâr elde etme isteği,piyasa ekonomisi ve özel mülkiyet esasına dayanır. Bu düzende üretime ilişkin kararlar, piyasalarda alınır. Bunlar mal, emek ve para piyasalarıdır.Bu piyasalar serbest rekabet ve kişisel teşebbüs ilkesine göre işler. Çalışanların sömürülmesine olanak sağlaması, gelir dağılımındaki uçurumu genişletmesi, kaynak israfına neden olması, ekonomik bunalımları önleyememesi, emek ile sermaye yani işçi sınıfı ile kapitalist sınıf arasında çatışmaya yol açması, kapitalizmin öncelikli sakıncalarıdır.’
b. Sosyalist Ekonomi Sistemi: Bu sistem birçok yönüyle kapitalist ekonominin karşıtıdır. Bu sistemde ekonomik hayat devlet tarafından yürütülür ve denetlenir. Önemli üretim araçları devletin tekelindedir. Toplum çıkarlarına öncelik tanınır. Kâr amacı ikinci plandadır. Sosyalist ekonomi-, insanlara özgürlük tanımadığı, bireyi topluma feda ettiği için eleştirilmiştir. Bu sistemde de eşitsizlikler ortadan kaldırılıp sosyal adalet sağlanamamaktadır. Çünkü merkezî planlamayı yöneticiler yapar ve uygular. Bu nedenler özneldir.
c. Karma Ekonomi Sistemi: Adından da anlaşılacağı gibi kapitalist ekonomi sistemi ile sosyalist ekonomi sisteminin bir sentezi görünümündedir. Burada kişi çıkarları ve kamu çıkarları bağdaştırılmak istenmiştir. Ancak sistem daha çok kapitalizmin özelliklerini içerir. Küreselleşme ve özelleştirmenin geçerlilik kazandığı günümüzde, karma ekonomi sisteminin giderek kapitalist sistemle bütünleşmekte olduğu gözlenmektedir.
Karma ekonomi sisteminde, piyasa ve fiyat mekanizması esas alınmakla birlikte bu uygulamalardan toplum zararına sonuçlar çıkmaması için demokratik planlamaya önem verilir. Kamu girişimciliği ve özel girişimcilik ekonomide birlikte yer alır ve birbirini destekler.
Ekonomik gelişme, bir toplumun ekonomisindeki bir ekonomik yapıdan diğerine geçişi anlatır. Örneğin; Tarım toplumu olmaktan, sanayi toplumu olmaya geçiş gibi. Ekonomik büyüme ise bir yapı değişikliği olmaksızın var olan ekonomik sistemdeki bir değer artışını ifade eder. Örneğin; bir tarım toplumunda yıllık tahıl üretimindeki artış gibi. Ekonomik büyüme sonucu toplumun gelir düzeyi yükselir. Gelir düzeyi yükselince tasarruflar artar. Dolayısıyla yatırıma ayrılan pay fazlalaşır. Bu sermaye birikimi, ekonomik gelişmenin temelidir. Atatürk’e göre, ekonomik ve toplumsal konular, hem devletin hem bireylerin çıkarlarıyla ilgilidir. Bu nedenle, bu konularda sadece bir tarafa ağırlık verilmesi yanlıştır. Devletçilik uygulaması da bu doğrultuda yapılmalıdır. Ona göre devlet, bireyin gelişmesi için gerekli koşulları göz önünde bulundurmalıdır. Bireyin kişisel etkinliği, ekonomik kalkınmanın kaynağı olarak kalmalıdır. Bireylerin kişisel olarak yapamadıkları işleri ise devlet üstlenmelidir. Devlet ve özel teşebbüs, birbirine karşı değildir, birbirinin tamamlayıcısıdır.
a. Kapitalist Ekonomi Sistemi: Bu sistemin özünü, üretim araçlarının özel kişilerin elinde toplanması oluşturur. Bu sistem kâr elde etme isteği,piyasa ekonomisi ve özel mülkiyet esasına dayanır. Bu düzende üretime ilişkin kararlar, piyasalarda alınır. Bunlar mal, emek ve para piyasalarıdır.Bu piyasalar serbest rekabet ve kişisel teşebbüs ilkesine göre işler. Çalışanların sömürülmesine olanak sağlaması, gelir dağılımındaki uçurumu genişletmesi, kaynak israfına neden olması, ekonomik bunalımları önleyememesi, emek ile sermaye yani işçi sınıfı ile kapitalist sınıf arasında çatışmaya yol açması, kapitalizmin öncelikli sakıncalarıdır.’
b. Sosyalist Ekonomi Sistemi: Bu sistem birçok yönüyle kapitalist ekonominin karşıtıdır. Bu sistemde ekonomik hayat devlet tarafından yürütülür ve denetlenir. Önemli üretim araçları devletin tekelindedir. Toplum çıkarlarına öncelik tanınır. Kâr amacı ikinci plandadır. Sosyalist ekonomi-, insanlara özgürlük tanımadığı, bireyi topluma feda ettiği için eleştirilmiştir. Bu sistemde de eşitsizlikler ortadan kaldırılıp sosyal adalet sağlanamamaktadır. Çünkü merkezî planlamayı yöneticiler yapar ve uygular. Bu nedenler özneldir.
c. Karma Ekonomi Sistemi: Adından da anlaşılacağı gibi kapitalist ekonomi sistemi ile sosyalist ekonomi sisteminin bir sentezi görünümündedir. Burada kişi çıkarları ve kamu çıkarları bağdaştırılmak istenmiştir. Ancak sistem daha çok kapitalizmin özelliklerini içerir. Küreselleşme ve özelleştirmenin geçerlilik kazandığı günümüzde, karma ekonomi sisteminin giderek kapitalist sistemle bütünleşmekte olduğu gözlenmektedir.
Karma ekonomi sisteminde, piyasa ve fiyat mekanizması esas alınmakla birlikte bu uygulamalardan toplum zararına sonuçlar çıkmaması için demokratik planlamaya önem verilir. Kamu girişimciliği ve özel girişimcilik ekonomide birlikte yer alır ve birbirini destekler.
Ekonomik gelişme, bir toplumun ekonomisindeki bir ekonomik yapıdan diğerine geçişi anlatır. Örneğin; Tarım toplumu olmaktan, sanayi toplumu olmaya geçiş gibi. Ekonomik büyüme ise bir yapı değişikliği olmaksızın var olan ekonomik sistemdeki bir değer artışını ifade eder. Örneğin; bir tarım toplumunda yıllık tahıl üretimindeki artış gibi. Ekonomik büyüme sonucu toplumun gelir düzeyi yükselir. Gelir düzeyi yükselince tasarruflar artar. Dolayısıyla yatırıma ayrılan pay fazlalaşır. Bu sermaye birikimi, ekonomik gelişmenin temelidir. Atatürk’e göre, ekonomik ve toplumsal konular, hem devletin hem bireylerin çıkarlarıyla ilgilidir. Bu nedenle, bu konularda sadece bir tarafa ağırlık verilmesi yanlıştır. Devletçilik uygulaması da bu doğrultuda yapılmalıdır. Ona göre devlet, bireyin gelişmesi için gerekli koşulları göz önünde bulundurmalıdır. Bireyin kişisel etkinliği, ekonomik kalkınmanın kaynağı olarak kalmalıdır. Bireylerin kişisel olarak yapamadıkları işleri ise devlet üstlenmelidir. Devlet ve özel teşebbüs, birbirine karşı değildir, birbirinin tamamlayıcısıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder